Üstadına Bedel Hasta Oluyor

Bediüzzaman Hazretleri, Hâfız Ali ve Hasan Feyzi’nin kendisine hayat tekliflerini kabul etmiş ve onlar Üstadları bedeline âhirete gitmişlerdi. Fakat Hüsrev Efendi, Üstad’ı yerine ölmek ve hasta olmak istediğinde, Üstad bunu kabul etmedi. Çünkü artık risaleleri neşir zamanıydı, neşir hizmeti ise en başta Hüsrev Efendi tarafından îfâ olunuyordu.

Ayrıca, Hüsrev Efendi’nin, Bediüzzaman Hazretleri’nin âhirete göçmesinden sonra, onun hayru’l-halefi [1] olarak îfâ etmesi mukadder olan bir vazifesi vardı. Hazret-i Üstad’ın yukarıdaki mektubu ile kendi el yazması aşağıdaki mektubundan da anlaşılacağı gibi, Bediüzzaman Hazretleri, kendi vefatından sonra, elmas kalemli Hüsrev Efendi’nin hem kendi vazifelerini, hem de Üstad Hazretleri’nin vazifesi olan cemaatin sevk ve idaresini yapmasını arzu ediyordu. Zaten vefatından evvelki görüşmelerinde de kendisine, “Hüsrev sen benden sonra on beş, yirmi sene daha yaşayacaksın. Hem benim vazifemi, hem kendi vazifeni yapacaksın!” [2] demişti.

Üstad’dan gelen aşağıdaki mektub açıkça ifade ediyordu ki, Hüsrev Efendi’nin hayatını ve sıhhatini Üstad’ı için teklif etmesi, hayatı için değilse de sıhhati hakkında kabul olmuştu. Hazret-i Üstad’ın, çok kolay kurtulamayacağını düşündüğü o zehirlenme hastalığı sırasında, Hüsrev Efendi Isparta’dan Üstad’ı’nın imdadına mânen koşturmuş ve onun hastalığından mühim bir kısmını üzerine alarak kendisi hastalanmıştı. Bediüzzaman Hazretleri bu zehir hastalığından onun fedakârlığı ile kurtulduğunu şöyle ifade etti:

Aşağıdaki mektubun Üstad Bediüzzaman’ın kendi mübarek hattı ile yazdığı orijinali

Aşağıdaki mektubun Üstad Bediüzzaman’ın kendi mübarek hattı ile yazdığı orijinali

“Aziz sıddık kardeşlerim! Mektubunuzdan Hüsrev’in hastalığını hissettim. Cenab-ı Erhamu’r-râhimîn şifa ihsan eylesin âmin. Şüphem yok ki benim hastalığımdan bir kısım kendine aldı. Bana yardım etti. Yoksa ben ucuz kurtulmayacaktım. Fakat sizi temin ederim ki, elimden gelse idi, onun ve onun gibilerin hastalık ve sıkıntılarını kendime alırdım. Çünkü onlar elmas kalemleri ve ihlaslarıyla benim bitmiş vazifemi daha parlak bir tarzda kendi vazife-i kudsiyeleri içinde idame ediyorlar.” [3]

Hazret-i Üstad’ın yukarıdaki iki mektubunda, kendisi yerinde hizmetine devam edebilecek zat için iki temel vasıf aradığı anlaşılıyor. Birincisi, Risale-i Nur’un neşrine tam çalışmak; ikincisi, ihlas. Risale-i Nur’un hizmet tarihi gösteriyor ki, Hüsrev Efendi bu iki vasıfta da Nur Talebeleri içerisinde en mümtaz bir mevkiye sahip idi.

Hazret-i Üstad yukarıda, “onun ve onun gibilerin hastalık ve sıkıntılarını kendime alırdım” dediği gibi, yine aynı mealde olan diğer bir mektubunda da şöyle demekte ve Hüsrev Efendi’nin sıhhatine ne kadar önem verdiğini ve aralarında nasıl karşılıklı fedakârlık duyguları taşıdıklarını bir kez daha göstermektedir:

“Ben her vakit Hüsrev’in sıhhatıyla alâkadarım. Onun hastalığı olsa, ben canım ve ruhumla kendime almak istiyorum. Fakat hissediyorum, haber aldığıma göre Hüsrev benim hastalığımda bana yardım ediyor. Benim hastalığımın bir kısmını kendine alıyor. Çünkü onun hastalığı benimkine benziyor. Cenab-ı Hak ona şifalar versin, hastalığının bir kısmını bana versin. Tâ Nurlar’a muvaffakiyetle çalışsın. [4]

Üstad Bediüzzaman’ın, Hüsrev Efendi’nin hastalıklarını kendi üzerine almak istediğini bildiren mektubunun orijinali

Üstad Bediüzzaman’ın, Hüsrev Efendi’nin hastalıklarını kendi üzerine almak istediğini bildiren mektubunun orijinali

[1] Bu tabiri Üstad Bediüzzaman çok sevdiği ve deha derecesinde zekâ sahibi olan yeğeni Abdurrahman’ın 1928’de vefatı üzerine şöyle kullanmıştı: “O dünyada kalsaydı; hem dünyadaki vazife-i uhreviyemin kuvvetli bir medarı ve benden sonra tam yerime geçecek bir hayru’l-halef ve hem de bu dünyada en fedakâr bir medar-ı teselli, bir arkadaşım olabilirdi.” (Osmanlıca Lem’alar, s. 255) Geri
[2] Mufassal Tarihçe-i Hayat, c. 2, s. 803 Geri
[3] Hayrât Vakfı Arşivi Geri
[4] Hayrât Vakfı Arşivi Geri