Bediüzzaman Hazretleri’nin Emirdağı’nda kaldığı 1944 sonrasında ve ellili yıllarda Üstad’ı ziyarete gitmek isteyen talebelerin önce Isparta’ya Hüsrev Efendi’ye uğramaları yaygın bir adet haline gelmişti. Zira Bediüzzaman Hazretleri, gelenlere Hüsrev’e uğrayıp uğramadıklarını soruyordu. Ziyaretçiler önce Isparta’da Hüsrev Efendi’yi ziyaret ediyor, Üstad’ın durumu hakkında ondan bilgi alıyor ve onun tavsiyelerine göre hareket ediyorlardı.
Burdurlu Nur Talebeleri’nden Abdurrahman Cerrahoğlu, hatıralarında bunu şöyle anlatır: “… O günlerde rüyamda Hüsrev Efendi’yi gördüm. Evvelce onu hiç tanımıyordum. Rüyamda eline bir ağaç dalı alarak, o ağaç dalı ile bir insanın dış hatlarını çizdi. Yine ortadan bir çizgi ile iki kısma ayırdı. Bana dedi ki; ‘İşte insanın şer tarafı, bu taraf da hayır tarafı. Risale-i Nur insanın şer tarafını hayra kalbediyor.’ … Önce Isparta’ya gittim. Hüsrev Efendi’yle tanıştım. Onu, önündeki rahlede yazı yazarken buldum. Bitmez, tükenmez azimle çalışıyordu. Rengi bembeyaz olmuştu. Zayıf bir bünyesi vardı. Fakat o haliyle bir iman kalesi olduğu her hali ve konuşması ile belli oluyordu.” Aradan kısa bir zaman sonra Emirdağ’a Üstad Hazretleri’ni ziyarete gittim. Emirdağlı Mehmed Çalışkan Ağabey vasıtasıyla Üstad Hazretleri’nden müsaade alındı. Üstad’ın mütevazi odasına girdik. Yanımda İstanbul’dan hemşehrim Osman Göroğlu vardı. Ellerinden öptük. Bana: ‘Hüsrev’e gittin mi?’ diye sordular. Evvela, Hüsrev Efendi’yi ziyaret ettiğimi söyledim. ‘İyi yaptın, Hüsrev’e kırk canım olsa fedâ olsun’ dediler.” [1]