Bediüzzaman Hazretleri’nin vefatından sonra Risale-i Nur Hizmeti’nin biteceğini, yok olacağını veya tamamen rotasından çıkacağını zannedenler yanılmışlardı. Zira başta Isparta olmak üzere Anadolu’nun her yerinde Risale-i Nurlar gönülleri fethetmeye, kalplere ve akıllara Kur’ân’ın Nur’unu nakşetmeye devam ediyordu. Hüsrev Efendi bütün sıkıntılara, baskılara, ihanetlere meydan okuyarak omuzlarına ihsan-ı ilâhi tarafından konulan vazifesini îfâ ediyordu. Zaten seve seve bedeline ölmek istediği Üstad’ı Bediüzzaman Hazretleri, onun bu üstün dirayet ve fedakârlığını daima takdir etmiş ve ona Risale-i Nurlar’ı ‘tashih’, ‘tevzi’, ‘tedbir’, ‘muhabere’ ve ‘Nurlar’ın neşir ve yetiştirilmesi’ noktalarındaki hizmetlerini alkışlamıştı. Bu vazifelerini Hazret-i Üstad’ın vefatından sonra da eksiksiz devam ettiren Hüsrev Efendi, şimdi bütün himmet ve mesaisini Üstad Bediüzzaman’ın tabiriyle genç Saidlerin yetiştirilmesine teksif ediyordu.
Önceden olduğu gibi Hazret-i Üstad’ın vefatından sonra da daha çok genç nesiller iman ve Kur’ân davasına sahip çıkıyorlardı. Hüsrev Efendi de bu genç nesillerin ellerinden tutuyor ve onlara Risale-i Nur şuurunu Üstad’ından aldığı tarz ile öğretiyordu. Bediüzzaman Hazretleri Kastamonu’dan yazdığı bir mektubunda Hüsrev Efendi’nin yetiştirdiği genç talebelerle iftihar ettiğini, “Isparta havalisinde yüzer genç Saidler ve Hüsrevler yetişmişler. Bu ihtiyar ve zaif Said, dünyadan kemal-i istirahat-ı kalp ile veda etmeye hazırdır” [1] diyerek ifade etmişti.
Yeni açılan bu Nur medreselerinde, talebeler önce Kur’ân-ı Kerîm okumasını, daha sonra Kur’ân harfleriyle okuyup yazmayı öğreniyorlardı. Risale-i Nur talimi ‘Bismillah’ın sırrının ve manâsının izah edildiği Birinci Söz ile başlardı. Talebeler ilk önce Birinci Söz’ü hem okurlar hem yazarlar hem de ezber ederlerdi. Hüsrev Efendi Birinci Söz’ün fevkalâde kıymetini; “Risale-i Nur Külliyatı’nın bir nevi fihristidir. Çok hakikatler kısaca içindedir. Birinci Söz’ü oku, anlarsan kâfi gelir.” [2] cümleleriyle ifade ederdi.
Birinci Söz’den sonra ise ‘Beş Risale’ adıyla tertib olunan risaleler talim edilirdi. Birinci Söz ve Yazı Mektubu ile başlayan bu derlemede pek çok ehemmiyeti bulunan ve Hüsrev Efendi tarafından hususan seçilmiş olan şu beş risale bulunur: 20. Mektub’un İkinci Makamı (Onuncu Hüccet-i İmaniye), 21. Lem’a (İhlas Risalesi), 23.Lem’a (Tabiat Risalesi), Haşir Risalesi’nin 9. Hakikati (Altıncı Hüccet-i İmaniye), 19. Söz (Reşhalar Risalesi). Bu risaleler, tevhid, peygamberlik, haşir, ihlas gibi en ehemmiyetli mevzuları içine alan, bir nevi Risale-i Nur’un hulâsası olabilecek risalelerdir.
Talebelerin Beş Risale’den yaptıkları ezberlerini Hüsrev Efendi zaman zaman bizzat kendisi dinler, yazdığı eserlere dualar yazar, tavsiyelerde bulunurdu. Ayrıca Nur Talebeleri’nin Risale-i Nur’u daha kolay anlayabilmeleri, kelime haznelerini geliştirebilmeleri için hazırlattığı 1200 kelimelik lügatı onlara ezberlettirirdi.
Talebelerini şevklendirmek için zaman zaman şöyle derdi:
“Siz öyle bir zamanda geldiniz ki sofra kurulmuş, yemek hazır; size kaşığı alıp ‘Bismillah’ deyip yemek düştü. Dünya kurulalı sizin gibi az amelle çok sevap kazanan pek nâdirdir. Cenab-ı Hak sizi burada değil de Rusya’da dünyaya getirseydi, iman nuruyla şereflendirmeseydi haliniz nice olurdu? İslâm diyarında dünyaya getirmiş, İslâmiyet’le şereflendirmiş, iman ve Kur’ân davasıyla şereflendirmiş. Siz de çalışıp şükretmelisiniz!” [3]
Bu talebeler hem Kur’ân öğreniyor, hem Risale-i Nur’dan yetişiyor hem de Kur’ân hattını okuyup yazmayı öğrenip tam bir Nur Talebesi olarak iman hizmetine koşuyorlardı.