Karşılıklı Fedakârâne Duygular

Asrın imamı Üstad Bediüzzaman Hazretleri ile onun “Risale-i Nur’un Kahramanı” ünvanını verdiği Hüsrev Efendi arasındaki fedakârlık ve sevgi duyguları fevkalade mertebelere ulaşmıştı. Üstte geçtiği gibi karşılıklı olarak birbirlerine hayatlarını fedâ etmeyi teklif etmek, birbirlerinin yerine hasta olmak gibi tezahürleri olmuştu. Şimdi bunun dört farklı tezahürünü daha burada kayd etmek istiyoruz. O mektublardan birincisinde, birbilerine karşı nasıl helalleştiklerini, diğerinde nasıl birbirlerinden mânevî yardım ve himmet taleb ettiklerini göreceğiz. Üçüncüsünde, Hüsrev Efendi’nin Üstad’ından ayrılığa nasıl dayanamadığını, nasıl derin acılar hissettiğine şâhid olacak ve dördüncüsünde, aziz Üstad’ı için yaptığı gayet samimi yakarışlarına muhatab olacağız.

“Hüsrev mektubunda demiş ki: ‘Yüzümüzden çektiğin zahmetlerden hakkını helâl et.’ Ben de derim: Yüzbin defa helâl ediyorum. Çünki o zahmetler (زحمتلر) bütün rahmetler (رحمتلر) oldu, noktaları silindi. Fakat benim hatalar ve kusurlarımla, sizin çektiğiniz zahmetler cihetiyle hakkınızı siz bana helâl etmelisiniz. Ben itiraf ediyorum ki, sizin gibi hâlis, sâfi zâtlara tam kardeş olmağa lâyık değilim. İnşâallah Cenab-ı Hak merhametiyle sizlerin yüzünden beni de afveder. Said Nursî” [1]

“Aziz, sıddık, çok mübarek, çok faal, çok hâlis, çok kıymetdâr kardeşim Hüsrev!

Senin, bayramın ikinci gününde elime geçen mektubun bir güvercin haber veriyor gibi geldiği aynı günde beni çok müteessir eden hâdise-i taarruziyeden neş’et eden elemlerime, kederlerime bir merhem, bir ilâç hükmüne geçti, bu mânâyı hatıra getirdi: “Sana ihanet eden ehemmiyetsiz adamlara karşı, Gül ve Nur Fabrikası’nın kahramanlarının hârikulâde hürmet ve ihtiramları varken, böyle bir iki vicdansızın hakaretine değil, milyonlarca düşmanların ihanetlerine karşı gelebilir ve hükümden iskat edebilir” diye kalbime geldi.

Fakat … benim çok kusurlu şahsıma hüsn-ü zanla verdiğiniz makamlar cihetinde değil, belki vazifeye, hizmete bakıp o noktada bakmalısınız. Perde açılsa, benim baştan aşağıya kadar kusurat ile âlûde mâhiyetim, benden kaçmaya bir vesile olur. Sizi kardeşliğimden kaçırmamak, pişman etmemek için, şahsiyetime karşı haddimin pek fevkinde tasavvur ettiğiniz makamlara irtibatınızı bağlamayınız. Ben, size nisbeten kardeşim; mürşidlik haddim değil. Üstad da değilim, belki ders arkadaşıyım. Ben, sizin kusuratıma karşı şefkatkârâne dua ve himmetinize muhtacım; benden himmet beklemeniz değil, bana himmet etmenize istihkakım var.

Cenâb-ı Hakkın ihsan ve keremiyle, sizlerle, gayet kudsî ve gayet ehemmiyetli ve gayet kıymetdâr ve her ehl-i imana menfaatli bir hizmette, taksim-i mesai kaidesiyle iştirak etmişiz. Tesanüdümüzden hasıl olan bir şahs-ı mânevînin fevkalâde ehemmiyet ve kıymeti ve üstadlığı ve irşadı, bize kâfidir. … Haddimden fazla fevkalâde hüsn-ü zan ile müfritâne âlî makam vermek yerine, fevkalâde sadakat ve sebat ve müfritâne irtibat ve ihlâs lâzımdır; onda terakki etmeliyiz. Elhak, bunda tam terakki etmişsiniz.” [2]

Hz. Üstad’ın, Hüsrev Efendi’nin mektublarından derlediği Lâhikaların Zeyli’nden iki sahife

Hz. Üstad’ın, Hüsrev Efendi’nin mektublarından derlediği Lâhikaların Zeyli’nden iki sahife

Hz. Üstad’ın, Hüsrev Efendi’nin mektublarından derlediği Lâhikaların Zeyli’nden iki sahife

Hz. Üstad’ın, Hüsrev Efendi’nin mektublarından derlediği Lâhikaların Zeyli’nden iki sahife

“Aziz mübarek Üstad’ımız!

Bu kusurlu talebeniz Hüsrev’in sevgili Üstad’ının mufarakatlerine (ayrılığına) tahammülsüzlüğü ruhunu yakmış. Fakat bu hakir Hüsrev, Şinasî isminde bir şairin dediği:

‘Ey Şinasî, içimi havf-ı ilâhî dağlar! Suretim gerçi güler, Kalb gözüm kan ağlar!’ diyerek sûreten arkadaşlarına karşı fevkalhad (aşırı derecedeki) teessürünü hissettirmiyor, iç halini sevgili Üstad’ına arz ediyordu. Hâlbuki kendisi gibi bu mufarakat acısıyla feryad eden kardeşlerinin kalplerine inikâsı (yansımasını) hiç düşünememiş, Risale-i Nur’un hayatının idâmesine (devamına), ebedî parlamasına hizmet eden kalemlerin gayretlerinin sekteye uğramasına sebeb olacağını hatırlayamamış idi.

Fakat aziz ve sevgili Üstad’ım! Kalb-i Hüsrev’de yaşayan bu acı, hayalim ne vakit o vadiye (ayrılık düşüncesine) uğrarsa kalbimizi kesilmiş bir cesed gibi kanatıyor, sızlatıp ağlatıyor. Bu halette devam etmek hem sevgili Üstad’ımızı memnun etmediğini, hem Risale-i Nur’un ruh-u mânevîsini incittiğini anlamaktayım. Bu yakıcı hâletten uzaklaşmak için, okumakta olduğum evrad ve ezkâr yerinde geceleri geç vakte kadar tashihat ile iştigâle vaktimizi sarf etmeye karar verdiğimizden tashihata devam ediyoruz.” [3]

“Çok sevgili, çok mübarek, çok aziz, çok kıymetdâr Üstad’ımız efendimiz hazretleri!

Âlem-i maddîde ufûl eden (batan) güneş gibi ömrünüzün sonlarında hem hücra köşelerde, hem gurbetlerde, hem kimsesiz, hem pek çok mahrumiyetler içerisinde idrak etmekte olduğunuz ıyd-i said-i edhânızı (mutlu kurban bayramınızı) bütün talebeleriniz bütün ruh-u canımızla tebrik ediyoruz.

Bu hazin hallerinize âh enîn ederek ağlayan kalplerimiz sevgili Üstad’ımız için dua ederek derler:

‘İlâhî yâ Rabbî! Kur’ân-ı Kerîm’in hürmeti hakkı için ve o Kur’ân’ı üzerine inzâl ettiğin Habib-i Ekrem’in kıymeti hakkı için ve senin binbir esma-i hüsnanın kudsiyeti hakkı için, sen sevgili Üstad’ımız’ın sona eren ömürlerini pek çok nurâni talebeleri Risale-i Nur’a vermekle taze ve parlak bir gençliğe ve onun bu dar-ı dünyadaki hücra köşelerini cennette Habib-i Zişan’ın komşuluğuna ve onun kimsesizliklerini Zat-ı uluhiyetinle ünsiyete ve onun pek çok mahrumiyetlerini dünya ve âhireti Risale-i Nur’un hamelelerine vermekle mesudiyete tebdil eyle. Ve onu dünyada bize bir müşfik Üstad ve rahîm bir kardeş ve enîs bir arkadaş vermekle bize vesile-i hidayete sebeb ettiğin gibi âhiret yolumuzda, hem kabirde hem mahşerde hem mizanda hem Sırat’ta onu bizim başımızdan ayırma! cennette de bize lütfedeceğin bir karış yeri onun komşuluğundan uzak etme!’

İnşâallah sevgili Üstad’ımız bizi affederler; ferah ve süruru ilkâ etmek zamanı olan mahallerde kalemlerimiz hüzünlü ifadeleri yazıyor. Evet, sevgili Üstad’ımız, başka elden gelmiyor. Size bakıp kalplerimiz mütemadiyen ağlıyor. (…)

Isparta ve civarı bütün talebeleriniz, bizler kemal-i hürmet ve tazim ile istifsar-ı hatır ederek (hatırınızı sorarak) sevgili Üstad’ımızın el ve ayaklarından tekrar tekrar öpüyoruz ve dualarınızı çok istirham ediyoruz sevgili Üstad’ımız efendimiz hazretleri! El-Bâkî Hüve’l-Bâkî

Çok kusurlu talebeniz Hüsrev.” [4]

Hüsrev Efendi’nin Üstad’ına yazdığı hazîn duası ve üstünde Üstad Bediüzzaman’ın notu

Hüsrev Efendi’nin Üstad’ına yazdığı hazîn duası ve üstünde Üstad Bediüzzaman’ın notu

[1] Hayrât Vakfı Arşivi Geri
[2] Emirdağ Lahikası-1, s. 72 Geri
[3] Osmanlıca Emirdağ Lahikası’nın Zeyli, s. 58 Geri
[4] Hayrât Vakfı Arşivi Geri