Aziz, hakikatli, gayretli, sıddık kardeşim Hüsrev!
Bu defaki mektubun ve yazdığınız kitablar beni çok mesrur etti ve hakkınızdaki ümidimi kuvvetlendirdi ve bana şu kanaati verdi ki, inayet-i ilâhiye tarafından sen Sözler’in (Risalelerin) yazmasına tavzif edilmişsin ve o vazifede senin yüksek bir makamın var. Her tarafta âsâr-ı muvaffakiyet görünüyor. Senin yazdığın risalelere baktıkça o kadar bana ruhlu geliyor ki, benimle konuşuyor, kendi kendini tanıttırıyor, her biri seni gösteriyor. Sana takdir ve istihsanı celbettiriyor (çekiyor). Bundan anladım ki, bu işe sen intihab edilmişsin (seçilmişsin). Ne senin, ne benim, ne kimsenin hüneri değil; sırf inâyet-i Rabbâniyedir. [1]